Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, Türk Borçlar Kanunu’nda belirtildiği üzere bakım borçlusunu, bakım alacaklısına ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bunun karşılığında malvarlığı değerlerinin tamamını veya bir kısmını bakım borçlusuna devretmeyi taahhüt ettiği çift tarafa da karşılıklı edimler yükleyen bir anlaşmadır. İş bu sözleşmenin tarafları bakım borçlusu ve bakım alacaklısıdır.Bu sözleşme türü, taraflara karşılıklı hak ve borçlar yükler ve edimlerin sebep ve karşılığını içerdiğinden, tam iki tarafa borç yükleyen ivazlı bir sözleşme olarak kabul edilir. Bakım alacaklısı, mülkiyeti bakım borçlusuna devretme; bakım borçlusu ise, edinilen malın değerine ve bakım alacaklısının sosyal durumuna göre hakkaniyetin gerektirdiği edimleri ifa etme yükümlülüğünü üstlenir. (TBK m. 614/2).
Ölünceye kadar bakma sözleşmesi miras sözleşmesi şeklinde düzenlenmedikçe geçerli olmaz.(TBK 612):Kanunda miras sözleşmeleri resmi şekilde yapılmadıkça geçerli olmadığı, resmi şekle tabi olduğu belirtilmiştir.Ölünceye kadar bakma sözleşmesinin resmi vasiyet biçiminde, resmi memur önünde yapılması gereklidir (TMK m.545). Uygulamada bu tür sözleşmeler genellikle noterler tarafından resmi şekilde düzenlenir.
Türk Borçlar Kanunu (TBK) 612. maddesine göre, ölünceye kadar bakım sözleşmesinin devlet tarafından belirlenmiş bir kurum tarafından ve iki şahit huzurunda yetkili makamların belirlediği koşullara uygun şekilde yapılması halinde geçerlidir.Yukarıda da belirttiğimiz üzere bu tür sözleşmeler genelde noterler tarafından resmi şekilde düzenlenir.
Sözleşme hazırlanır iken kanundan ve yerleşmiş yargı içtihatlarından, bu konuda yazılmış olan akademik eser ve makelelerden faydalanmanın önemi kuşkusuz büyüktür.Nitekim uygulamada oldukça sık karşılaşılan muvazaaya dayalı tapu iptal ve tescil davalarının başlangıcı genelde ölünceye kadar bakma sözleşmesine dayanmaktadır. Taraflar kanun ve yargı içtihatlarından bir haber şekilde hazırladıkları sözleşmeler nedeniyle yıllar sonra dahi muris muvazaasından kaynaklı davalarla karşılaşmaktadırlar.Örnekleyecek olur isek yaşı ilerlemiş ancak tüm akli melekeleriyerinde olan bir bakım alacaklısının ve bakım borçlusununyapmış olduğu sözleşme yıllar sonra akli melekelerin yerinde olmadığı iddiasıyla 3. kişiler tarafından açılacak bir davaya dönüşebilir.Bu nedenle mümkün ise bu tarz bir girişimin engellenmesi adına bakım alacaklısı hakkında heyet raporu alınmasında mutlak menfaat ve yarar verdır.
Yine yukarıda belirttiğimiz sözleşmenin şekli hususunda sözleşmeye imza atacak iki tanığın hiç bir şekilde menfaati olan kişiler olmaması dikkat edilecek ayrı bir husustur.Doğrudan veyahut dolaylı olarak sözleşmeden menfaat elde edecek kişilerin tanık olması yine yıllar sonra sözleşmenin iptali veya geçersizliği hususunda davalara sebebiyet verebilecektir.
Dikkat edilmesi gereken hususların arttırılması mümkün olup kısa bir şekilde bu hususu açıklamayı uygun gördük.
Ölünceye Kadar Bakım Sözleşmesinin imza altına alınması ile birlikte tarafların hak ve yükümlülükleri başlar.İmzaların tamamlanması üzerine bakım alacaklısı derhal bakım borçlusuna mülkiyeti geçirmek zorundadır.Söz leşmenin imzalanması üzerine bakım alacaklısı tapuyu bakım brçlusuna devretmiyor ise dava yoluyla bakım alacaklısı tapunun mülkiyetinin üzerine devrini talep edebilir.
Bakım alacaklısının sözleşmenin imzalanması ile tapuyu devretmesi gerektiğinden bahsetmiş idik.Kötü niyetli bakım borçlusu tapunun devri üzerine tapuyu 3. kişilere devredebilir veyahut söz konusu tapu üzerinde her türlü borçlandırıcı işlemi yapabilir.Bu gibi durumların önüne geçke amacıyla kanun koyucu bakım alacaklısına tapu üzerine ipotek koyabilme hakkı tanımıştır.TBK'nın 613. maddesinde; “Bakım borçlusuna bir taşınmazını devretmiş olan bakım alacaklısı, haklarını güvence altına almak üzere, bu taşınmaz üzerinde satıcı gibi yasal ipotek hakkına sahiptir” demek suretiyle kötüniyetli bakım borçlusunun taşınmaz üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunmasının önüne geçilmek istenmiştir.Bu düzenleme ile bakım alacaklısı devrettiği tapu üzerine ipotek koyarak kendisini güvence altına alabilecektir.
Bu hususu açıklamadan önce "muvazaa" teriminin ne olduğunu kısaca açıklamak isteriz.Hukuk terminolojisinde muvazaa, bir hukuki ilişkideki taraflarının, üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan ve kendi aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak konusunda yaptıkları gizli anlaşma olarak tanımlanmaktadır. Arapça kökenli bir sözcük olan muvazaa "danışıklılık " anlamına gelmektedir.
Medeni Kanun Madde 2 de belirtildiği üzere "Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz."
Kimi durumlarda kanun dolanılarak yani iyiniyet kuralları ile bağdaşmaz şekilde taraflar farklı amaçlar ile Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi yapmış olabilir. Bakım alacaklısının ve bakım borçlusunun asıl amacı bağış yapmak yani bağış iradesi olmasına rağmen Ölünceye Kadar bakma Sözleşmesi zırhı altında gerçek iradelerini saklayarak görünürdeki işlemi Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi şeklinde tanzim ettikleri oldukça sık rastlanan bir durumdur.
Bu şekilde asıl iradenin bağış olduğu durumlarda irade beyanı ve yapılmış olan işlemin uyuşmaması hailinde tanzim edilen Ölünceye kadar Bakma Sözleşmesi yok hükmündedir.
Bilindiği üzere muvazaa iddiları tanık dahil her tülü delil ile ispat edilebilecek olup muvazaanın yani asıl irade ile fiiliyatta yapılan hukuki işlemin örtüşmemesi ve bunun ispatı halinde söz konusu tesis edilen işlem ve tapu devri iptal edilecektir.
Hukuk Genel Kurulu 2012/1277 Esas 2019/549 Karar sayılı kararında belirttiği üzere " Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay İçtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı oluşturmaktadır.
1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile "Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanununun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına" karar verilmiştir.
1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, miras bırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.
Muris muvazaasında, miras bırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, miras bırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda "tam muvazaa" özelliği de taşınmaktadır.
Ölünceye kadar bakma sözleşmesi ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 611. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun (BK) 511.) maddesinde düzenlenmiş ve bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşme şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere ölünceye kadar bakma sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir sözleşmedir. Diğer bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da almış olduğu malların değerine ve bakım alacaklısının daha önce sahip olduğu sosyal durumuna göre hakkaniyetin gerektirdiği edimleri, bakım alacaklısına ifa etmekle yükümlüdür. Bakım borçlusu, bakım alacaklısına özellikle uygun gıda ve konut sağlamak, hastalığında gerekli özenle bakmak ve onu tedavi ettirmek zorundadır (TBK. m. 614).
Diğer yandan ölünceye kadar bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Ne var ki, muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur mirasçıları aldatmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık anlatımla, 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere bu muvazaa türünde mirasbırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır. Bu nedenle bu tür uyuşmazlıkların çözümünde bakım borçlusuna yapılan temlikin gerçek yönünün, eş söyleyişle miras bırakanın gerçek irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması önemlidir. Bunun için de miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul nedeninin bulunup bulunmadığı, bakım borçlusu ve diğer mirasçılarla ilişkileri, murisin yaşı, sağlık durumu, temlik edilen malın tüm mamelekine oranı gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır." şeklinde açıklamıştır.
Kanunda bu durum açık bir şekilde belirtilmiştir.
Türk Borçlar Kanunumuzun 618. Maddesine : "Bakım borçlusu ölürse bakım alacaklısı, bir yıl içinde sözleşmenin feshini isteyebilir."demek suretiyle bu durumu açıklığa kavuşturmuştur.Peki 1 yıllık süre geçmeden bakım alacaklısıda vefat ederse ne olacaktır.Bu durumda bakım borçlusu öldükten 1 sene içerisinde bakım alacaklısıda vefat eder ise, bakım borçlusunun ölüm tarihinden itibaren 1 sene içerisinde bakım alacaklısının mirasçıları dava açabilir.
1- Y. 1. HD. T. 23.01.2019, E. 2019/104, K. 419 "..bilindiği üzere, tapuda kayıtlı olmayan taşınmazlar taşınır mal niteliğindedir ve zilyetlikten ibaret olan hakkın devri suretiyle yapılan elden bağışlama sözleşmeleri hiçbir biçim koşuluna bağlı değildir. Bu nedenle de gizlenerek yapılan bağışlama niteliğindeki tasarruf geçerlidir. Mirasbırakan tarafından tapusuz taşınmazların zilyetliğinin devri suretiyle gerçekleştirirken geçerli işlemlere karşı 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yeri bulunmamaktadır." (Arslantürk, s. 34, dpn. 68).
2-Y.1.HD. T.23.06.2009, E. 2009/3801, K.2009/7310 "..Mirasbırakanın 7 nolu bağımsız bölümün çıplak mülkiyetini davalı Atilla’ya, 5 nolu bağım-sız bölümü davalı Mevlüde’ye, 9 nolu bağımsız bölümü ise davalı Ali’ye 28.12.1989 tarihinde satış suretiyle devrettiği görülmektedir. İşlem tarihi itibariyle mirasbırakan İsmail’in adı geçenler dışında başkaca bir mirasçısı bulunmamaktadır. Davacı Emine Mukadder ile temlik tarihinden sonra 06.06.1990 tarihinde evlenmiştir. Buna göre temlik tarihinde Emine’nin, İsmail’in mirasçısı olmadığı sabittir. Temlik tarihinde kendisine taşınmaz devredilen kişilerin dışında muris İsmail’in başkaca mirasçısı bulunmadığına, başka bir deyişle kendisinden mal kaçırma istenen mirasçı bulunmadığına, yaptığı temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu kabule olanak yoktur."
3-YHGK, T. 10.10.2012, E. 2012/1-492, K. 2012/696 “Mirasbırakanın ücret karşılığı bakıcısı olarak çalışan davacının daha sonra mirasbırakanla evlendiği ve evlilik tarihinden iki gün önce yapılan temlikin mal kaçırma amaçlı olduğu iddiasını mirasbırakanın temlik tarihi itibariyle davalı çocukları dışında başkaca mirasçısı bulunmadığı ve davacının o tarihte bakıcı olarak çalışması nedeniyle temlik işleminin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıldığının söylenemeyeceğine (Aktaran: Eviz, s. 81).
4-Y. 1. HD, T. 18.10.2011, E. 2011/5463, K. 2011/10508 “..Mirasbırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir..”
5-Y.1.HD. T.29.11.2017 E.2017/4770 K.6888 “...Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, ...ş bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır…”
6-Y. 1. HD. T.25.02.2014 E. 2013/18016 K., 2014/4402 ; "...Somut olaya gelince, ekonomik durumu iyi olan mirasbırakanın akit tarih itibari ile böyle bir satıştan elde edilecek gelire ihtiyacının olmadığı, kendisine ücretli bakıcı tarafından bakıldığı, banka kayıtları ve tüm dosya kapsamı ile davalının alım gücünün bulunmadığı, taşınmazın gerçek değerinden düşük bir bedelle devredildiği, ödemenin belgelendirilemediği gibi bedelin terekede de bulunmadığı hususları hep birlikte değerlendirildiğinde satış işleminin, mirasbırakanın yaşlılık zamanlarında yanında olmayan davacı kızı ve torunlarından mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak yapıldığı sabittir." (Aktaran: Arslantürk, s. 52). 92 Arslantürk, s. 53; Akcan, s. 25;
7-Y. 1. HD.T. 10.12.2018 E. 2016/1829 K., 2018/15367 “Davacılar, ortak mirasbırakanları ...’in maliki olduğu 235 ada 17 parsel sayılı taşınmazı önce ...’ya, ondan ...’a ondan da davalı oğlu ...’e temlik edildiğini, işlemin tek erkek çocuk olan davalı lehine muvazaalı ve mal kaçırma amacıyla yapıldığını ileri sürerek, davalı adına olan tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.Mahkemece, muvazaa olgusunun ispatlandığı gerekçesiyle tapu iptali ve tescil talebinin kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davalılar Yıldırım ve ...'nın yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA..”
8-Y. 1. HD.T. 17.06.2014 E. 2013/10277 K., 2014/11895 ;"...Somut olaya gelince; davalı ile mirasbırakan Güla'nın 1997 yılında evlendikleri ancak uzun süredir gayriresmi ilişki yaşadıkları, 1976 doğumlu müşterek çocuklarının olduğu, mirasbırakanın temlik tarihi olan 1988 yılında yurtdışında yaşadığı ve mal satmaya ihtiyacının bulunmadığı, mirasbırakan ile davacıların annesinin 1975 yılında açılan boşanma davası sonucunda 1994 yılında boşandıkları, tanık Mehmet’in, mirasbırakanın taşınmazı bedelsiz olarak temlik ettiği yönündeki beyanı ve bedeller arasındaki fahiş fark olgusu yukarıda açıklanan ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde, mirasbırakanın davalıya yaptığı temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır.."
9-Y. 1.HD. T. 21.05.2002 E. 2002/4036 K.2002/6470 “.. Murisin dava konusu taşınmazdaki ½ payını davalı son eşine satış göstermek suretiyle devrettiği, satış bedeli ile gerçek değer arasında fahiş fark bulunduğu, davalının alım gücünün bulunmadığı anlaşılmaktadır…. Bu belirtilen olgular çerçevesinde murisin iradesinin mirasçılardan mal kaçırmak olduğu sabittir…” (Aktaran: Akcan, s. 24).
10-Y. 1. HD. T.19.03.2018 E. 2015/8268 K.,2018/7847 ; "..Davacılar, mirasbırakan A.A.'nın 2290 ada 34 parsel sayılı taşınmazı ara malik kullanmak suretiyle gayrimeşru ilişki yaşadığı davalı Sevim'e devrettiğini, temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile tescile, aksi takdirde tenkise karar verilmesini istemişlerdir....Mahkemece, bozma üzerine yapılan yargılama sonucunda temlikin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir...özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davalıların yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle.."
11-Y. 1. HD. T.04.11.2014 E. 2013/13957 K., 2014/16769 K “..eldeki davada tanık A.. E...'in; davacının yabancı biri ile evlenmesi sebebi ile mirasbırakanla arasının bozuk olduğunu, konuşmadıklarını, davacıya kızdığı için taşınmazını avukatı olan davalıya hibe ettiğini mirasbırakandan duyduğunu, yine tanık M.. T...'nun; murisle bir konuşmalarında kızının bir yabancı ile evli olması sebebi ile mallarını devlete bağışlayacağını, bir avukata da bağış yaptığını söylediğini, yine tanık O..S..'ün de; davacının müslüman olmayan biri ile evlenmesi ve huyunun da iyi olmaması sebebi ile mirasbırakanla dargın olduklarını, murisin bir konuşma sırasında 48 dönümlük yerini kızına kızarak bedelsiz olarak davalıya devrettiğini ifade ettiğini bildirdikleri…Belirtilen bu olgular yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, mirasbırakanın davalıya yapmış olduğu çekişmeye konu temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaa ile illetli olduğu kabul edilmelidir.Hâl böyle olunca, yargılama sırasında çekişme konusu 2870 ada 6 nolu imar parselinin, yoldan ihdas edilen taşınmazla tevhit edilerek 2870 ada 21 nolu parsel olduğu gözetilerek, yoldan ihdas edilen bölüm ayrı tutulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir..”
12-Y.1.HD. T.12.06.2013 E.2013/9933 K.2013/9763 “…Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorunolan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olaya gelince, mirasbırakanların tüm mal varlığına yakın bölümünü teşkil edecek nitelikteki eldeki davaya konu 13 adet taşınmazını davalılara ölünceye kadar bakım akdiyle temlik ettikleri kayden sabittir. Somut bu olgu, yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde mirasbırakanlar Tahir ve Selimiye'nin ölünceye kadar bakma aktini daha az miktarda taşınmaz devrederek sağlama imkanı varken çok fazla sayıda taşınmazları temlik etmekteki gerçek iradelerinin aslında bakım sözleşmesi yapmak değil, diğer kız çocuğu olan mirasçıdan temliki yaptığı erkek çocuğuna ve gelinine mal kaçırmak amaçlı olduğu sonucuna varılmaktadır.”
13-YHGK. T.03.12.2008 E.2008/1-711 K. 2008/725 “..trafikte kayıtlı araçlar, yapıları itibariyle taşınır mal da olsalar mülkiyetlerinin geçişi taşınır ve taşınmazlardan farklı olarak, özel ve kendine özgü bir düzenleme koşuluna bağlanmıştır. Bunun sonucu olarak, alıcı ancak satış senedinde belirtilen hukuki neden gereğince aracın mülkiyetini kazanabilecektir. O nedenle satış ise satış, bağış ise bağış gereğince gerçekleşebilecektir. Eğer bu konuda yanlar arasında bir danışıklık varsa, gerçekten bağış satış gibi gösterilmişse, gerçek iradeleri resmi senette birleşmemiş olması nedeniyle mülkiyette geçmeyecektir. “
14-Y.1.HD. T.06.04.2010, E.2010/1445, K.2010/3898 “Bir önceki mirasbırakanın (kök mirasbırakanın) yaptığı muvazaalı temlik hakkında mirasçılardan biri (ara mirasbırakan) dava açmasa bile, ölümü ile onun mirasçılarının dava açmak hakları mevcuttur. Zira yukarıda da değinilen ilkeler gereğince icazetle veya belirli bir süre geçtiği halde dava açılmaması ile muvazaalı sözleşme geçerli hale gelmez. Kaldı ki Türk Medeni Kanunu'nun 528. maddesi uyarınca düzenlenmiş mirastan feragate dair bir belgenin varlığından da söz edilmemiştir. Dede H..... C.... sağlığında dava açmasa dahi dava hakkından vazgeçmiş sayılamayacağından, onun hakkı halefiyet kuralı ile mirasçısına geçer, mirasçıda miras hakkına engel olan kök mirasbırakan tarafından yapılan muvazaalı sözleşmenin geçersizliğini ve bu sözleşmeye dayanan tapunun iptalini isteyebilir.”
15-Y. 1. HD.T. 19.04.2018 E. 2015/9952 K., 2018/9384; "Somut olaya gelince; muris muvazaasına iddiasına dayalı eldeki davayı mirasbırakan Mustafa Kemal'in mirasçılarından Gülserin haricindeki diğer mirasçıları Münevver, Ummuhan ve Selma açmış olup; Gülserin tarafından usulüne uygun açılmış bir dava bulunmadığı sabittir. Diğer taraftan, mahkemece, davacılar vekilinin talebi üzerine adı geçen mirasçının davaya dahili davacı olarak kabulüne karar verilmiş ise de; Usul Hukukunda davaya dahil şeklinde bir müessese yer almayıp, bir kimseye dahili dava yolu ile taraf sıfatı verilemeyeceği açıktır."
Bu makale Samsun Barosu Avukatlarından Avukat Yunus GÜN tarafından kaleme alınmıştır.İnternet sitemizde yayınlanan tüm makalelerin yayın ve telif hakkı Rönesans Avukatlık & Arabuluculuk Bürosuna ait olup kaynak göstermek suretiyle kullanabilirsiniz. Sizde hukuk camiasına katkınızın olmasını arzu eder iseniz yazdığınız makalelerinizi info@ronesanshukuksamsun.com adresine mail atabilirsiniz.
Merhaba, size nasıl yardımcı olabilirim?